Truth Çağında Bilgi Kirliliği

‘’Levent, sosyal medyada şöyle bir şey dolaşıyor. Aslı var mıdır?’’ Son 4-5 senedir neredeyse ayda en az bir ya da iki kere arkadaslarımdan buna benzer bir mesaj alıyorum. Ekte de benim uzmanlıgıma yada bilgime basvurdukları bir sosyal medya postu oluyor. Şu kadarını söyleyeyim gönderilen mesajların ezici bir cogunlugu ya bilim ve gercek dışı ya da manipülatif önermeler içeriyor. İnsanlar sebebini açıklayamadıkları olguları hep mitoloji ile açıklamışlar ya da bilgi boşluklarını böyle doldurmuşlar. Sosya medya ise bu dönemde çağdaş mitoliojiyi besleyen bir mecra olarak karsımıza cıkıyor.  

Herkesin birbirinin söylediğine inanarak paylasılanları dogruladıgı ve ‘’galat-ı meşhurların’’ geometrik olarak sayısının arttıgı bir dunyada yasıyoruz. Tam da böyle düşünürken, durumun tam da öyle olmadıgını gösteren ve icime su serpen bir rapor elime gecti. Reuters Enstitüsü her yıl Oxford Üniversitesi ile birlikte bir Dijtal Haber Raporu hazırlıyor. 2022 yılı raporu Haziran ayında yayınlandı. Benim dikkatimi en cok ceken gelişme   “haberden kaçınanların sayısı giderek artıyor” diye ifade edebileceğimiz sonuç oldu. Raporda Türkiye’de haberi sosyal medyada takip edenlerin sayısının % 62 gibi bir orana ulaştığı ancak sosyal medyadan edinilen haberlere güvensizliğin de % 54 gibi hayli yüksek bir oranda olduğunu bildiriyor.   

Öte yandan sosyal medyadan izlenen haberlere güven konusunda 55 yaş üstü daha yüksek oranlara ulaşırken(% 48), 18-24 yaş arası gençlerde bu oran % 28’e düşüyor. Daha doğrusu gençler haberlere daha az ilgi gösteriyorlar ve hatta sosyal medyada haberleri görüntülü mecralardan izlemeyi tercih ediyorlar.  

Geleneksel medyaya gösterilen ilginin giderek azalması bizi sosyal medyanın hayatımıza kattığı yeni kavramlar üzerinde düşünmeye zorluyor. Araştırma sosyal medya takibinde en büyük güvensizliğin konjonktür gereği covid haberlerine duyulduğunu söylese de yalan ya da yanlış haberlerin en çok ekonomik hayatı etkilediği ve markalara  zarar verdiği dünyada kabul gören bir gerçek.. 

Yalan veya yanlış haberlere “bilgi kirliliği” ya da dünyadaki adıyla  “dezenformasyon” deyip geçiyoruz, ama bilgi kirliliği üzerinde düşünen ve tartışan akademisyenler bu bilgi bozulması kavramını yaratıldığı zaman, arkasındaki niyet  ve  neden olduğu sonuç açısından üç ayrı başlıkta değerlendiriyorlar.  

Herhangi bir bilgiyi doğrulamaya lüzum görmeden aceleyle paylaşma (iyi niyet+hata) mizenformasyon, yanlış bilgiyi başkalarına zarar vermek için paylaşma (yanlış bilgi+kötü niyet) dezenformasyon ve doğru ancak saklanması gereken bir bilgiyi zarar verme amacıyla paylaşma (doğru bilgi+ kötü niyet) malenformasyon olarak tanımlıyorlar.  

Öte yandan sosyal medyada etkin olabilme izleyici ve özellikle de etkileşim sayıları ile ölçüldüğü için bütün bu farklı bilgi bozulması kavramları aynı kişinin bilmeden paylaştığı bir olayda yanyana ya da birbirine karışmış durumda karşımıza çıkabiliyor.  

Sosyal medyada paylaşılan haberlerin olumsuz etkisi regüle sektörlerde başta olmak üzere bir çok sektörde olumsuz etki yaratıyor. Mesela  internet tavsiyeleri ile alınan ilaçların yarattığı sağlık sorunları ya da haksız kazanc amaclı yayılan yalan haberler Hatta bazen sosyal medyadan yayılan bu yanlış/yalan/ifşa haberleri geleneksel medyayı da eline geçirebiliyor.  

Sosyal medya platformlarının sahipleri bu bilgi bozulmasını engellemek için son yıllarda çeşitli önlemler alsa da yalan ya da yanlış bilginin dolaşımını, yayılmasını engellemek  çok zor. Onlar önlemlerini geliştirse bile, sosyal medya  kullanıcılarının da dijital okuryazarlık konusunda kendilerini eğitmeleri ve her gördüklerini paylaşmak konusunda daha dikkatli olmaları gerekiyor.  

Galiba herkesin “post truth”-hakikat sonrası gerçeklik denilen dünyada yani gerçeği anlamaya yarayan standartların yok olması, görüşlerin inançların birbirine karıştığı bir ortamda yaşadığımızı kabul etmesi ve ona göre davranması gerekiyor.  

(*)kaynaklar:  Reuters Enstitüsü Dijital Haber Raporu 2022, Teyit.org makaleleri