Fortune Dergisi / Başka Türlü Bir Şirket Mümkün

01 Kasım 2021

“BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞİRKET MÜMKÜN”

Türkiye'nin en büyük 5'inci gıda ve içecek, 7'inci hızlı tüketim şirketi olarak uzun yıllardır farklı zorlukları ve beklenmedik krizleri göğüslemek zorunda kalan Mey Diageo Genel Müdürü LEVENT KÖMÜR ile bir anda ortaya çıkan global pandemi krizinin yarattığı etkiyi, kendi ekosistemlerinde oluşturdukları "normalleşen yeniyi" ve şu sıralar en önemli gündem maddelerinden biri olan tarımda sürdürülebilirlik konusunu konuştuk. Elif Erman

PANDEMI KISITLAMALARI, sokağa çıkma yasakları, kapanan mekanlar, iptal olan etkinlikler, market kuyrukları, perakende noktalarına ilişkin beklenmedik düzenlemeler... Son bir buçuk yıldır gündemde olan birçok konunun doğrudan ya da dolaylı bir şekilde etkilediği sektörlerin belki de ilk sıralarında gıda ve içecek markaları geliyor. Tüm bunlar yaşanırken bir yandan da hiç uzakta olmadığı bilinen iklim krizi, tarımda sürdürülebilirliğe ilişkin tehditler de her geçen gün biraz daha fazla gündeme gelir oldu. Son dört yıldır Türkiye'nin 5'inci gıda ve içecek markası olan Mey Diageo'nun Genel Müdür koltuğunda oturan Levent Kömür ile söyleşiye giderken aklımızda elbette öncelikli bu konu başlıkları vardı.

Pandeminin ilk dönemlerinde kendisi ile yapılan söyleşilerde içinden geçilen süreci Nuh Tufanı'na benzeten Kömür'le söyleşimize kendisine ait bu metaforu hatırlatarak başladık. COVID-19 salgınının ilk günlerinde yaşanılanları bir krizden çok doğal bir afete benzettiklerini kabul ederken, yaşananların öngörülerin çok daha ötesinde olduğunu söyleyerek başlıyor sözlerine Kömür: "Doğal afetler vurur, geçer ve bir süre sonra yaraları sarmaya başlarsınız, ancak pandemi durmadığı gibi etkileri artarak devam etti" diyor. Bu nedenle içinden geçtiğimiz dönemi "post- pandemi" gibi moda tabirlerle tanımlamaya devam ettiğimiz sürece bu psikolojinin içinden çıkamayacağını da söyleyen Kömür, "Artık normalleşen ve başka türlü davranmamız gereken bir yeninin' içerisindeyiz. Geçmişle gemileri yakmış olmak gerekiyor" diyor.

TÜKETİCİ NEREYE EVRİLİYOR?

Levent Kömür, "normalleşen yeni" olarak tanımladığı bu dönemde dört temel konu etrafinda odaklandıklarını dile getiriyor: Yeni marka, yeni tüketici, yeni müşteri ve yeni çalışanlar.

"BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞİRKET MÜMKÜN"

yeni davranış biçimlerini anlayabilmek ve marka olarak bu yeni dünyada hak ettiğimiz şekilde yer alabilmek en önemli konularından biri oldu" diyor. İkinci önemli gündem maddelerinin ise müşteriler yani markayı son tüketiciyle buluşturan tüm noktalar olduğunu dile getiren Kömür, çalışanların da bu üçgeni tamamlayan en önemli parçalardan biri olduğunu söylüyor. "Çalışanlar,

müşteriler ve tüketiciler arasındaki bir üçgeni yönetmeye çalışıyoruz aslında. Bu 50 yıl önce de böyleydi, bundan sonra da böyle olacak" diyor ve ekliyor: "Tek yapmamız gereken normalleşen bir yenide olduğumuzu fark etmek ve buna göre aksiyon almak."

Profil olarak bakıldığında birbirinden oldukça farklı ancak bir o kadar da benzer üç ayrı ekosistemden bahsederken "yeni normal"in neleri beraberinde getirdiğini merak ediyoruz. "Tüketici ile başladım tüketici ile devam edeyim" diyor Kömür sorumuzu yanıtlamaya başlarken ve devam ediyor: "Aslında bazen kötü şeyler iyi şeylere yol açar ya... Tüketiciler artık şirketlerin ve markaların çevreye karşı olan sorumluluklarını yerine getirmesini talep ediyor ve bu talebe cevap vermeyen markaları cezalandırıyor. Onların çevreyle ilgili ne yaptığını bilmek istiyor. Bu yüzden tüketici için artık çevresel konularla ilgili nötr olmak yetmiyor, pozitif katkı bekleniyor. Kısacası normalleşen yeni aslında daha önce ortaya çıkmış olan bazı taleplerin hızlanmasına yol açtı."

MÜŞTERİ İNOVASYONA ORTAK OLMAK İSTİYOR

Müşteri, yani satış noktaları boyutunda ise ilişkinin tek yönlü olmaktan çıkıp çift yönlü olmaya bir yöne doğru kaydığını söyleyen Kömür, "Müşterilerimiz artık aracı olmaktan çıkıp, 'Ben senin inovasyonunu da yönlendirmek istiyorum' diyor. Satış noktası olarak değil 'iş ve fikir ortağı' olarak konumlanma arzusunda. Kısacası müşterilerimiz de artık tüketici davranışlarını yönlendirmekte pay sahibi olmak istiyor" diyor. Üçgenin bir diğer köşesi çalışanların ise en büyük arzusunun işin odağında olmak olduğunu dile getiren Kömür, "Bir şirketin odağının neresi olduğunu en iyi çalışanlar bilir. Şirketin odağında değilse nerede olduğunu da bilir" diyor.

1 yılda gerçekleşen üzüm satın alma kira ödemelerinin yanı sıra satın aldıkları ürünlerin de bedellerini ödemek durumunda kaldığını söyleyen Kömür, kendilerine olan borçları mekanlar yeniden açılıncaya kadar ertelediklerini anlatıyor. Bu dönemde 160 milyon TL'ye yakın bir borcu ertelediklerini dile getiren Kömür, o dönemde yaşananları şu sözlerle aktarıyor: "Aslında o dönemde en büyük sıkıntı sürekli olarak açılıp kapanma idi. Çünkü her açılmada ekstra bir güç gerekiyor. Bıraktığınız yerden başlayamıyorsunuz. Kapattığınız zaman bıraktığınız yerin gerisinden başlıyorsunuz ve aynı yolu bir daha kat etmek zorundasınız. Açılınca da müşteri ihtiyacı doğuyor. Kapalıyken sermaye ihtiyacı var, açıkken müşteri... Bizim kültürümüzde siftah önemlidir. Her mekanın açıldığı gün şirket olarak bir masa rezerve ettik. Bir nevi siftah bıraktık diyebiliriz." Bunların yanı sıra perakende tarafından alınan en önemli aksiyonların inovasyon tarafında olduğunu da söyleyen Kömür, açılan mekanlara gelen müşterilerin yeni ürünlerle karşılaşması için normal hızlarından çok daha fazla bir kapasiteyle çalıştıklarını söylüyor.

Kısıtlamalarla, yasaklarla ve kapanmalarla geçen son bir buçuk yıl, satış noktaları açısından da hayli zorlu geçti. Sektörün en önemli paydaşlarından biri olarak bu süreçte aldıkları aksiyonları soruyoruz Levent Kömür'e. "Bizim sektörümüz çok büyük bir sektör ve çok farklı formatlarda tüketicilerimize ulaşmaya çalışıyoruz" diyen Kömür, buradaki bazı oyunlar için inanılmaz iyi bir dönem olurken bazılarının da çok kötü bir süreçten geçtiğini söylüyor. Perakende tarafının öngörüleri aşan derecede iyi bir sene geçirmesine karşın, restoranlar, gümrüksüz satış mağazaları, otellerin "kötünün ötesinde" bir dönem geçirdiğini ifade eden Kömür, "Her iki grubun farklı ihtiyaçları oldu ve bu ihtiyaçları anlayıp ona göre hareket etmek zorundaydık" diyor.

Geçtiğimiz yıl fabrika içinde kurulan ve "Yenilikhane" adı verilen Ar-Ge merkezi pandemi döneminde müşteri beklentileri ile ortaya çıkan inovasyon ihtiyacının çözüm adresi olmuş adeta. Yenilikhane'nin sadece müşteri ya da tüketici beklentilerine değil tarım üreticilerinin de gündemine yönelik çözüm üretmek adına oluşturulmuş bir yer olduğunu anlatıyor Kömür.

Endüstriyel bir marka olarak büyük montanlarda üretimi desteklemek yerine Ar-Ge merkezlerinde küçük montanlarda üretime başladıklarını aktaran Levent Kömür, bunun arkasındaki gerekçeyi ise şu sözlerle aktarıyor: "Türkiye'de distile olan herhangi bir ürünü verebilmeniz için yasal olarak bir milyon litrelik kapasitenizin olması gerekiyor. Normal şartlar altında bu işimize gelecek bir durum. Ancak ürünün gelişebilmesi, sonraki yüz yıllara aktarılabilmesi için daha küçük montanlarda ürünlerin ortaya çıkması gerek. Bu görevi lider marka olarak biz üstlenmeliydik. Ar-Ge merkezimizde 500'er kiloluk iki küçük imbik kurarak üretime başladık. Kanunun arkasına saklanmak yerine kendi kendimize meydan okumayı tercih ettik."

Tarıma dayalı sanayinin önemli bir oyuncusu olan Mey Diageo, 2019 Nielsen Perakende Raporu'na göre Türkiye'nin en büyük 5'inci gıda ve içecek, 7'inci hızlı tüketim şirketi konumunda. Ürün içeriklerindeki

TARIMDAN KAÇIŞIN ÖNÜNE GEÇEBİLİRİZ

TARIM ÜRETİCİLERİNİN teknolojiye ayak uydurmaları, yetiştiricilikle ilgili teknik bilgi ve uygulamalara harfiyen uymalarıyla birlikte hem kaliteli hem de yüksek verimli ürün elde edeceklerine inanıyoruz. Bu sayede üreticiler ekonomik avantaj sağlanacak ve ülkemizde önemli bir sorun olan köyden ve tarımdan kaçışın önüne geçilebilecek. Bunun için sözleşmeli üreticilerimizi maddi ve teknik olarak destekleyerek geleneksel üretimden yenilikçi üretime yönlendiriyoruz. Bu konuda çiftçi destek projesiyle finansal ve eğitici desteklerde bulunuyoruz.

Hammaddelerinin tamamını tarımsal ürünlerin oluşturduğu şirkette tarımda sürdürülebilirliği geleceğe yapılan bir yatırım olarak gördüklerini söyleyen Levent Kömür, "Üzüm, anason ve su varsa biz de varız" diyor. Son 15 yılda su tüketimini yüzde 45 oranında düşündüklerini ifade ederken anason üretimindeki en büyük sorunlardan biri olan tohum ıslahı konusunda ciddi mesafe kat ettiklerini aktarıyor. Bundan sekiz yıl önce Ziraat Fakültesi ile başlatılan çalışma sayesinde 5 bin çeşitle başlayan islah çalışmaları neticesinde 3 tohuma kadar indiklerini söyleyen Kömür, Türkiye'nin anason kalitesine yaptıkları katkıdan dolayı da oldukça memnun olduklarını söylüyor.

Diğer yandan 2018 yılı itibarıyla Elazığ, Diyarbakır havzalarını kapsayan ana bölgedeki azalan üzüm üretimini artırmak amacıyla üreticilere tohum, mazot ve gübre desteği adı altında çiftçi destek projesine başladıklarını ve Türkiye rekolte ve kalitesinde belirgin bir artış sağlandığını söyleyen Kömür, "Bu sayede anason hakkında daha fazla bilgi akışı, çiftçilere eğitimler, destek verdiğimiz çiftçileri yakından takip gibi katkılar hem verimi hem de kaliteyi yükseltti. 2019 yılında yaklaşık 50 üreticiyle başlayan desteklerimiz 2020 yılında 100'e yakın üreticinin desteklenmesiyle devam ediyor" diyor ve ekliyor: "Her şey 'sorumluyum demekle başlıyor. Biz bu konudaki sorumluluğumuzun farkındayız. Ve her zaman diyoruz ki: Başka türlü bir şirket mümkün!"